Yayımlarımız

CEZA YARGILAMASINDA HUKUKA AYKIRI DELİLLER

ÖZET: Bu çalışmada, günümüzde yaşanan en büyük sorunlardan biri olan hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin mahkeme kararlarına konu olması ve o delillere göre hüküm tesis edilmesinin yarattığı sorunlar üzerinde durulacaktır.

Anahtar kelimeler: Hukuka uygun olmayan delil, ‘’Zehirli ağacın meyvesi zehirli olur’’(Fruit of thepoisonoustree) ilkesi, Hukuka aykırı delil

 

Günümüzün ceza yargılamasında en büyük sorunların başında hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin hükme esas alınması gelir. Ceza yargılamasının esas amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Suç teşkil ettiği iddia edilen olayın daha çabuk aydınlatılması temel hak ve özgürlüklerle ve insan haklarıyla da doğrudan ilgilidir. Buna bağlı olarak Türk Ceza Yargılaması’nda‘’vicdani delil sistemi’’ ve ‘’delil serbestisi’’ kabul edilmiştir. Böylece hakimin olayı inceleme alanı genişlemiş olacaktır. Ancak bu durum ‘’sınırsızlık’’ olarak nitelendirilmemelidir. Anayasamızın 2. maddesinde demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğumuz düzenlenmiştir. Hukuk devleti ülkesinde sınırsız bir biçimde delillerin ortaya konması ve değerlendirilmesi kabul edilemez. Şöyle ki modern ceza muhakemesinde, maddi gerçeğin sınırsız bir şekilde araştırılmasının pek çok kişisel ve toplumsal değeri, temel hak ve özgürlükleri, insan haklarını ihlal edeceği kabul edildiğinden, maddi gerçeğin araştırılması ilkesi mutlak değildir ve buna “delil yasakları” denilen bir takım sınırlamalar getirilmek suretiyle, söz konusu kişisel ve toplumsal değerler korunmaya çalışılmaktadır.

Bu durum Ceza Muhakemesi Kanununun 217. maddesinde ‘’Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. ‘’ şeklinde düzenlenmiştir. Yani kural olarak bir ceza davasında her şey delil olarak kullanılabilmektedir. Ancak bir hukuk devleti ülkesinde uydurma delillerin mahkeme kararlarını etkilemesi kabul edilemez.

Anayasamızın 38. Maddesine göre de ‘’ Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez. ‘’ifadesiyle hukuka uygun yollarla elde edilmemiş delillerin kanıtlayıcılığının olmadığı ve bu delillere dayanarak hüküm tesis edilemeyeceği belirtilmiştir.Hakim öncelikle önüne getirilmiş delilin hukuka uygun olup olmadığını incelemekle yükümlüdür.

Geçtiğimiz yıllarda usulsüz aramalar sonucu delil elde edilmiş, yerel mahkeme bu delili kabul etmiş hükmüne esas almış ve üstüne üstlük Yargıtay da bu kararları onamıştır. Özellikle ‘’Kenevir Kararı’’ olarak da bilinen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2005/7-144K. 2005/150T. 29.11.2005 tarihli kararında arama izni bulunmamasına rağmen konutta arama yapılmıştır. Bu aramanın rızaya dayalı yapılması ve sonucunda ikrar elde edilmesi arama kararının yokluğunda yapılan işlemi hukuka uygun hale getirmez. Bu da Uluslararası Hukukta uygulama alanı bulan ‘’Fruit of thepoisonoustree’’ yani ‘’zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir’’ ilkesini işaret eder. Öncelikle usulüne uygun arama kararı alınmaksızın yapılan arama sonucunda ne tür delil elde edilirse edilsin bu delil mahkemeye sunulamaz. Sunulsa dahi hakimin kararını bu delil etkilememelidir, karara gerekçe olmamalıdır.

Neyse ki; son zamanlarda bu yanlışlıktan dönülmüştür. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sonucunda; hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delillerin tek ve belirleyici delil olarak kullanılıp hüküm kurulması adil yargılanma hakkının ihlali olarak görülmüştür. Bu karar sonucunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu da içtihatlarını gözden geçirme gereği duymuş ve artık hukuka uygun yollarla elde edilmeyen delillerin delil olarak kullanılamayacağını karara bağlamıştır.

Eğer bir hukuka aykırı delile göre hüküm tesis edilmişse bu başlı başına bir temyiz sebebi oluşturur. Ceza Muhakemesi Kanunu 289.maddenin (i) bendinde de ‘’ Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.’’ Mutlak temyiz sebebi olarak görülmüştür. Yani bu durumda delil eğer hukuka aykırıysa başka bir tartışmaya girilmeden Yargıtay bozma kararı vermelidir.

Hukuka aykırı delil denildiğinde günümüzde akla gelen en büyük sıkıntılardan biri de usulsüz telefon dinlemeleridir.Son zamanlarda meydana gelen teknolojik gelişmelerle hemen hemen herkes artık telefon görüşmelerini satın aldıkları uygulamalarla dinleyip bunları ispatı aracı olarak kullanmak istemekte, ortama cihaz yerleştirerek bir nevi ortam dinlemesi yapmaktadırlar. Ancak bu durumda Anayasayla güvence altına alınmış olan ‘’Özel Hayatın Gizliliği’’ kavramı göz ardı edilmiş olmaktadır. Bu şekilde elde edilen delil kabul edilemeyeceği gibi ayrıca bu dinlemeler de suç teşkil etmektedir.

Sonuç olarak; Hukuka aykırılığın, azı- çoğu, önemlisi-önemsizi olmaz. Hukuka aykırılıklar arasında derecelendirme yapmak mümkün değildir. Ceza yargılaması kişinin mahkûmiyeti, özgürlüğünün kısıtlanması söz konusudur ve ‘hukuk’ ‘adalet’ en önemli kavramlardır. Bu kavramların sadece sözde kalmaması uygulamasının en doğru şekilde olması gerekir. Hukuka aykırı bir delil her hal ve koşulda reddedilmeli, dosyada ayrı bir bölüme konup inceleme dışı bırakılmalıdır.