Yayımlarımız

SİGORTA ŞİRKETLERİ İLE YAPILAN İBRA SÖZLEŞMELERİNİN 2918 SAYILI KTK MADDE 111 UYARINCA İPTALİ

6TGLZSHHP_resim_27_2_2019_11_b

SİGORTA ŞİRKETLERİ İLE YAPILAN İBRA SÖZLEŞMELERİNİN 2918 SAYILI KTK MADDE 111 UYARINCA İPTALİ

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Sorumluluğa ilişkin anlaşmalar” başlıklı 111. maddesinin birinci fıkrasında KTK’da öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmaların geçersiz olduğu düzenlenmiştir. Buna göre müstakbel başka bir deyişle beklenen yahut doğacak zararlar bakımından yasadaki sorumluluktan doğan alacaklara ilişkin ibra sözleşmesi yapılması kesin hükümsüzlük ile sakat olacaktır.

Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise zarar ortaya çıktıktan sonra, tazminat miktarına ilişkin yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebileceği hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, iki yıllık hak düşürücü süre içinde iptal edilmeyen ibra sözleşmeleri geçerliliklerini koruyacaklardır.

Sigorta Şirketleri Tarafından İmzalatılan İbranamelerin Hukuksal Niteliği

İbraname adı altında sigorta şirketleri tarafından zarar görene imzalatılan belge, kesin bir ibra veya feragat belgesi olmayıp, yalnızca ödenenle sınırlı bir “makbuz” hükmündedir. Bu görüş Yargıtay’ca da benimsenmekte olup “Yasa’daki düzenleme gereğince, davalı tarafından sunulan ibra belgesinin davalının hukuki sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmayacağı, ancak bu belge ile bir ödeme yapılmışsa “makbuz” niteliğinde sayılacağı kabul edilmeli” denilmektedir.

Sigorta şirketlerinin ödeme yaptıkları zarar görene imzalattıkları “geniş kapsamlı” ibranameler, yalnızca sigorta güvencesi ve içerdiği miktar ile sınırlı olarak geçerli olduğu unutulmamalıdır. Bu ibraname zarar görenin, işleten ve sürücüden zararın kalan bölümünü isteme hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Sigorta şirketine verilen ibranamedeki irade açıklaması, hem sigortacı hem de tazminat borçlusu yönünden, ancak “sigorta kapsamı ile sınırlı olmak üzere” sonuç doğurur.
Sigorta şirketinden ödeme alırken ibraname veren davacının, zararın kalan bölümünü işletenden ve sürücüden isteme hakkı vardır. Tüm sorumluları ibra ettiği düşüncesi yanlış olup buna ilişkin kayıtların hiçbir geçerliliği yoktur.

Yargıtay da kararlarında davacının ibra ile gerçek amacının, sigorta şirketini ibra etmek olduğunu, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibra ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiğini sigorta şirketine karşı açıklaması düşünülemeyeceği gibi, bu yolda bir irade açıklamasının da kabul edilemeyeceğini, bu nedenle davacının sigorta haddi dışında kalan zararlarını davalı işletenden ve sürücüden isteyebileceğini birçok kez vurgulamaktadır.

“Davacının, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibraname ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiği sonucu çıkarılamaz. Bu nedenle, sigorta haddi dışında kalan zararını, zarar verenlerden isteyebilir. Sigorta şirketine verilen ibranamedeki irade açıklaması, hem sigortacı hem de tazminat borçlusu yönünden ancak sigorta kapsamı ile sınırlı olmak üzere sonuç doğurur. Sigorta haddini aşan tutar için ise, herhangi hukuksal bir sonuç doğurması söz konusu olamaz. Zira ibra iradesi yöneltilmiş olan sigorta şirketi, tazminat alacaklısı davacıya karşı poliçede yazılı miktardan daha fazla ödeme borcu altında olmadığından, fazlaya ilişkin ibra gereksiz bir işlemdir. Davacının gerçek amacı, sigorta şirketini ibra etmek olduğundan, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibraname ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiği sonucu çıkarılamaz. Bu nedenle, sigorta haddi dışında kalan zararını, zarar verenlerden isteyebilir. Yani, trafik sigortacısının ödediği kısmı aşan zararını, zarar verenlerden istemesi mümkündür.” (Yargıtay 11.HD. 18.03.2002, E.2001/10132 K. 2002/2467)

Burada bir noktaya değinmek gerekir; ibranamenin hangi zarar kalemi için verildiği de dikkate alınmalıdır. Başka bir deyişle tüm zararları kapsamayan ibranameler, başka zararlar için açılan davalarda geçerli sayılmamalıdır. Örneğin yalnızca maddi tazminat ödemesi için imzalatılan ibraname manevi tazminatı kapsamayacak olup davacı manevi tazminat talep edebilecektir. Başka bir örnek, tedavi giderleri için verilen ibraname, sonradan ortaya çıkan kalıcı sakatlığı kapsamayacak, ibranamede manevi tazminat ödendiği yazılı olsa bile sonradan ortaya çıkan kalıcı sakatlık için ayrıca manevi tazminat istenebilecektir.

“Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasında “işbu kaza ile ilgili olarak ileriye yönelik herhangi bir dava ikame etmeyeceğimizi gayrı kabili rücu kabul, beyan ve ikrar ederim.” şeklinde ibraname düzenlenmiş ise de, ibranamede davacılara manevi tazminata yönelik ödeme yapıldığına dair açıklık olmadığı ve ibraname manevi tazminatı kapsamadığı halde mahkemece ibraname doğrultusunda davacıların manevi tazminat talebinin reddi doğru görülmemiş, hakkaniyete uygun manevi tazminata karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.”(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2014/25196 K. 2017/7222 T. 5.7.2017)

Tazminat Miktarına İlişkin Olup Da Yetersiz veya Fâhiş Olduğu Açıkça Belli Olan Anlaşmalar veya Uzlaşmalar, Yapıldıkları Tarihten İtibaren İki Yıl İçinde İptal Edilebilirler.

Zarar gören, sigorta şirketinin eksik ödeme yaptığını düşünüyor ise aldığı ödemeye ilişkin anlaşmanın ve bunun neticesinde imzaladığı ibranamenin iptalini isteyebilecektir.

2918 sayılı KTK madde 111/2 hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin ayrıca ve açıkça istenmesine gerek yoktur. Dava esnasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine dair bir irade açıklaması da yeterli olacaktır.

Yasada öngörülün iki yıllık süre hak düşürücü süre olup, anlaşma veya uzlaşmanın yapıldığı günden itibaren işlemeye başladığı unutulmamalıdır.

Zarar gören, 2918 sayılı KTK madde 111/2 hükmüne dayanarak “yetersiz” bulduğu ödemeye ilişkin anlaşmanın ve imzaladığı ibranamenin iptalini istiyorsa, bunun için tek başına bir “iptal davası” açmasına lüzum yoktur. Zira mahkeme ibranamenin iptaline karar verdikten sonra, ikinci bir dava açmak ve hak kazandığı tazminatın kalan kısmını hüküm altına aldırmak gerekecektir.

Bu nedenle doğrudan tazminat davası açılması ve dava dilekçesinde ödenen miktarın yetersiz olduğuna dair bir irade açıklaması ve anlaşmanın iptalinin istenmesi yerinde olacaktır.

Bununla birlikte eğer tazminat davası açılırken ayrıca iptal istenmemiş ve davalı taraf ibranameyi ve davadan önce ödediği miktarı ileri sürerek davanın reddini istemiş ise o zaman zarar gören davacı ödenen miktarın yetersizliğini def’i olarak ileri sürebilecek ve iptalini isteyebilecektir. Yargıtay’ın bu konuda yerleşmiş içtihatlarına göre, anlaşmanın yapıldığı günden başlayarak iki yıl içinde zarar gören tarafından bir davanın açılmış olması, davacının anlaşma ile bağlı kalmak istemediğinin kabulünü gerektirdiği yönündedir.

Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarına göre, sigorta şirketlerinin, işletenin, sürücünün ve tüm zarar sorumlularının davadan önce ödedikleri tazminat tutarlarının yetersiz olup olmadığının, maddi zararın miktarı, niteliği, kusur oranları hususlarında bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi gerekmekte, yargıda geçerli ve Yargıtay tarafından benimsenen ve kabul edilen yöntemlerle ödeme tarihindeki verilere göre hesap edilerek saptanması gerekmektedir.

Ödenen miktar ile ödemesi gereken gerçek miktar arasında fark olduğu takdirde ödenen miktar düşüldükten sonra bakiyesine hükmedilmelidir.

“Sigortadan alınan paranın yetersiz olup olmadığının, maddi zararın miktarı, niteliği, kusur oranlarına göre bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, ibranameye dayanılarak reddedilmesi doğru değildir. Davacı, sigorta şirketinden bir miktar para alarak davalının poliçeden doğan sorumluluğunu ibra etmişse de, daha sonra açtığı davada, kazadan doğan maddi zararının fazla olduğunu ileri sürerek bunun tazminini istemiştir. Mahkeme, davacının delilleri toplanarak kazadan dolayı uğradığı maddi zararın miktarı, niteliği ve kusur oranlarına göre ibraname karşılığı alınan bedelin KTK.’nun 111/2.maddesi uyarınca yetersiz veya fahiş olup olmadığının bilirkişi incelemesi de yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, geçerliği araştırılmadan ibranameye dayalı olarak davacının maddi tazminat isteminin reddi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 11. HD. 02.10.2003T. – 2003/2275 E. – 2003/8707 K.)

                                                                                                                                                                                                                                                                                                       

                                                                                                                                                                                                                                                                                                              Av. Mahur ÖZDARENDELİ